CanSevaL - Board
Würden Sie gerne auf diese Nachricht reagieren? Erstellen Sie einen Account in wenigen Klicks oder loggen Sie sich ein, um fortzufahren.

Ya Sırattan Düşersen...

Nach unten

Ya Sırattan Düşersen... Empty Ya Sırattan Düşersen...

Beitrag  SeVaLCaN Mi Feb 11, 2009 1:18 am

Ya Sırattan Düşersen...


CEHENNEM

Ya Sırattan Düşersen...





Şiddetli korku ve zayıf bedeninle Sırat köp­rüsünün üzerinden geçişini düşün! Eğer ga­zaba uğramış ve affedil­memişsen, birden bire ayağının Sırattan kaydığını görür­sün. Eğer Allah seni affetmezse, ayağının Sırattan kayacağı anki hâlini düşün! O anda kendi kendine, “Ebediyyen mahvolup gittim!” dersin. “İşte korkup endişe ettiğim ba­şıma geldi.” dersin. Aklın uçar. Sonra diğer ayağın da kayar. Baş aşağı düşersin. Ayakların Sırattan kesilmiştir. De­mir kan­caların deri ve etlerine saplanmasından başka bir şey his­setmezsin. Bunlarla ateşe doğru çekilirsin. Ateş üzerine hücum eder.
Cehennem, Mevlâsının gazabından dolayı öfkesi ka­barmış bir hâldedir. Ateş seni çektik­çe sen Sırattan aşağıya doğru uçarsın. Ateşin hararetini hissettiğin anda, “Mahv oldum!” “Helak oldum!” diye feryat edersin. Pişmanlık ve teessüf bütün kalbini kaplamıştır. Daha öl­meden önce ve dünyadayken Aziz ve Celil olan Allah’ı razı etmeyi, hoşlan­madığı her şeyden de el çekmeyi ve böylece seni affetme­sini boş yere temenni edersin.

Nihayet sen ateşin ortasına varınca, alevleriyle üzerine tamamen kapanır. Yüreğinin hasret ve pişmanlık ateşi do­ruk noktaya ulaş­mıştır. Sen cenemme atıldığın anda şişer­sin. Sen yüzükoyun Cehenneme yuvarlanıp feryat ve figan ederken Aziz ve Celil olan Allah Ce­henneme “Doldun mu?” diye seslenir. Sen hem Cenab-ı Hakk’ın seslenişini, hem de Cehennemin şu cevabını işitirsin: “Daha var mı?” (Kaf Sû­resi: 30) Sen ateşin içinde iken, alevleri vücudunu sararken ve yaraları bedeni­ni kaplarken Yüce Allah:

“Boş yerin var mı?” der. Sonra çok geçme­den vücudun akar, etlerin dökülür, sadece kemiklerin kalır. Sonra ateş içine salıverilir. Orada ne varsa hepsini yer bitirir. Sen fer­yat edip ateş de ciğerlerinin içine girerken, o ciğer­lerinin hâlini düşün! Sen ağlayıp pişmanlığını haykırdığın hâlde bile artık sana acınmaz. Bir daha günaha dönmeyeceğim diye söz versen bile artık tevben kabul edilmez ve feryadına cevap verilmez.

Cehennemin İçeceği

Orada kalışın uzamışken hâlini bir düşün! Azap şid­detlenerek devam eder. Sıkıntı zirve­ye ulaşır. Susuzluğun şiddetlenir. Dünyadaki içecekleri hatırlarsın. Cehenneme sığınırsın. Sana azap vermekle görevli meleğin elinden kabı alırsın. Eline alır almaz altında avucun yanar. Hararetinden ve kızgınlığından elin parçalanıp etleri dökülür. Sonra o kabı ağzına yaklaştırırsın. Yüzün kavrulur. Sonra yudum­lamaya çalışırken boğazının derisini soyar. Karnına ulaşınca iç organlarını parçalar.
Sen feryat ve figan edersin. O anda dünya içeceklerini, onların soğukluk ve lezzetini hatır­larsın. Sonra hararetini dindirmek ister ve dün­yada alıştığın gibi yıkanmak ve suya dalmak sûretiyle serinlemek maksadıyla hamîm (kızgın su) havuzlarına koşarsın. Kızgın suya dalınca, tepeden tırnağa bütün bedeninin derisi soyulur. Daha hafif olur ümidiyle bir daha ateşe koşar­sın. Sonra yine ateşin yangını sana şiddetli ge­lince kaynar suya geri dönersin. Böylece ateşle kaynar su arasında mekik dokursun.

Ateşin harareti son dereceye ulaşmıştır. Sen ise bir fe­rahlık ararsın. Kaynar su ile ateş arasında da bir ferahlık duyamazsın. Serinlik istersin ama asla bulamazsın. Sıkıntı, susuz­luk ve yorgunluk dayanılmaz dereceye varınca Cen­netleri hatırlarsın. Aziz ve Celil olan Al­lah’ın yakınlığını ve Cennet nimetlerini kay­betmekten gelen acı bir hüzün ve burukluk kalbinden boğazına doğru tırmanır. Sonra Cen­netin içeceklerini, soğuk suyunu ve hoş yaşayışını hatırlar­sın. Bundan yoksun kal­manın hasreti gönlünü parçalar.

Cevapsız Kalan Feryat

Sonra Cennette baba, anne, kardeş ve ben­zeri bazı ak­rabalarının bulunduğunu hatırlarsın, yanık bir kalbden yük­selen hüzün dolu bir sesle onlara şöyle seslenirsin: “Ey an­neciğim! Ey babacığım! Ey kardeşim! Ey dayıcığım! Ey amcacığım! Veya ey kız kardeşim! Ne olur bir yudum su! Onlar da sana red cevabı verirler. Böylece ümidini boşa çıkartmaların­dan ve Aziz ve Celil olan Rabbinin sana olan gazabından dolayı onların da sana öfke duy­duklarını gör­menin hasret ve üzüntüsünden kalbin parçalanır. Bunun üzerine dünyaya seni geri göndermesi ümit ve dileğiyle hemen fer­yat ederek Allah’a sığınırsın.
Ne var ki uzun bir süre, sana değer ver­mediğini gös­termek için cevap vermez. Kuş­kusuz sesin O’nun nezdinde menfurdur. Maka­mın O’nun yanında düşüktür. Sonunda Kendi­sine beslediğin bütün ümit ve emel bağlarını koparan şu sözleriyle sana seslenir: “Sinin ora­da Benimle konuşma­yın!” (Mu’minûn Sûresi: 108) Sen, susup sinmeni emreden ve senin gi­bilere cevap verilmeyeceğini belirten O’nun bu ulu seslenişini işitince, âdeta ağız ve burnuna gem vurulur. Ruhun bedeninde çıkmakla kal­mak arasında tereddütle gider gelir. Göğsünde nefesin daralır. Sesli sesli soluyan ve konuş­maya takat getiremeyen bir ıstırap içinde kalır­sın.

Ümitsiz Çırpınış

Sonra Allah ümitsizlik ve hasretini daha da artırmak ister. Senin ve oradaki diğer düşman­larının üzerine Cehen­nem kapılarını kapatır. Eğer O seni affetmezse, Cehennem kapısının gıcırdayıp üzerine kapandığını gördüğünde hâlini düşünebiliyor musun? Üzerlerine Ce­hennem kapıları kapatılırken gıcırtısını duy­duklarında sen ve diğer Cehen­nem sâkinlerinin ümitsizliği ne büyük olacak. Çünkü, Allah­‘ın kapıları bu şekilde üzerlerine kapatması, hiç kimsenin oradan çıkmaması için olduğunu an­lamışlardır. Ümitsizlik­ten kalbleri parçalanır. Ümit bağları tamamen kopar. Ken­dileri için sonsuza dek Allah’ın azabından hiçbir kaçış, kur­tuluş ve necat kapısı yoktur. Önlerinde ölümsüz, son­suz bir hayat, bedenlerinden acısı hiç eksik olmayan bir azap vardır. Yürekleri sürekli olarak yanıp kavrulur. Onlara ebediyen rahatlık ve ferahlık yoktur. Bitmez hüzünler, tü­kenmez gamlar, onulmaz hastalıklar, çözül­mez kelepçeler, sonsuza dek çıkarılmaz buka­ğılar, ebediyen dinmeyecek susuzluklar, asla bitmeyecek sıkıntılar ve gırtlaklarında du­ran zakkumdan başka hiçbir şeyle ve hiçbir za­man doyamayacakları açlıklar...
Allah’ın Rızasını Kaybetme Hasreti

Onlar zakkumun üstüne boğazlarını açması için “Su!” diye imdad isterler de kendilerine verilen kaynar su ciğerle­rini parçalar. Aziz ve Celil olan Allah’ın rızasını kaybetme hasreti kalblerine oturur. Allah’ın Cennetteki yakınlı­ğından yoksun kalmanın acısı yüreklerini ka­natıp durur. Ağlamala­rına acınmaz. Çağrıları­na cevap verilmez. Feryatlarına koşulmaz. Pişmanlıkları kabul edilmez. Suçları bağış­lanmaz. Aziz ve Celil olan Allah’ın gazabı on­ların üzerinedir. Onlardan sonsuza dek razı ol­maz. Çünkü onlara gazab etmiştir. Allah’ın gözünden düşmüşler ve değerlerini yitir­miş­lerdir. Bu yüzden de onlardan yüz çevirmiştir.
Aç ve susuz bir hâlde, Cennet ehlinden ya­kınlarını ça­ğırdıklarında hâllerini bir görebilseydin? Şöyle yalvarırlar: “Ey Cennetlikler, ey babalar, analar, kardeşler, bacılar! Kabirlerimizden susuz çıktık, Allah’ın huzuruna su­suz vardık, susuz bir hâlde Cehenneme götürülüşümüz emre­dildi. Bize biraz su veya Al­lah’ın size rızık olarak verdikle­rinden bir şey gönderin!” Cennetlikler onlara “Susun!” diye cevap verirler. Yürekleri bir kez daha hasret ve nedametle dolar. Orada ümitsiz bir hâlde gidip gelirler. Sonsuza dek yüzleri serin bir meltem görmez. Orada ebediyen ağızları soğuk bir şeye değmez. Hiçbir zaman gözlerine uyku girmez. Onlar sürekli bir azap ve kesintisiz bir horluk içeri­sindedirler.

Allah Affetmezse

Allah seni affetmezse aynen bu örnekteki gibi olacağını düşün! Azap görenlerin sûretle­rini bir görebilseydin! Ateş etlerini yiyip tüketmiş, yüz güzelliklerini silip götürmüştür. Vücutları mahvolup gitmiş. Sadece yanmış ve kararmış olarak birbirine ekli kemikler kal­mıştır. Zincir ve bukağıları içerisinde endişe ve ıstırap çekmekte, ölüm ve helaklarını fer­yatla istemekte, çığlıklarla ağlayıp figan et­mektedirler.

Onları bu hâlde görseydin, kötü manzara­larından duy­duğun korkudan kalbin erir, pis kokularından vücudun zayıflar, cisimlerinin şiddetli sıcaklığı ve nefeslerinin harare­tinden ruhun bedeninde duramazdı. Sen de orada, on­lardan biri olarak, kalbinden ümit ve emel pa­rıltısı kaybo­lup gitmiş, ye’s ve ümitsizlik seni kaplamış, acıklı bir hâldeki bedenini göz önü­ne getirerek bir düşün! Acaba hâlin nice olur?! Allah’ın sevip beğenmediği şeylere bakmanın ceza ve karşılığı olarak iki gözüne ateş dolar ve sen ateşin gözlerini yakarken çıkardığı sesi duyarsın. Ateş kulaklarına nüfuz eder ve sen onun uğultu ve gürültüsünü işitirsin. Ateş seni bürür ve kemiklerinden etlerini silkeler. İçine kadar nüfuz eder ve ciğer ve bağırsaklarını yer bitirir. Kalbini hasret, pişmanlık ve üzüntü kaplar.

Günahlarına Ağla!

Acizliğine karşı merhametin galeyana gel­miş bir hâlde bunları sakin bir kafayla düşün! Rabbinin sevmediği ve razı olmadığı şeyler­den vazgeç. Böylece belki, O da senden razı olur. Aklınla O’na sığın ve günahlarını bağış­lamasını dile ki, seni affetsin. Korkusundan ağla ki, sana merhamet edip kusurlarını bağış­lasın. Hiç şüphesiz tehlike büyük, bedenin za­yıf ve ölüm ise sana çok yakındır. Bunun yanısıra aziz ve celil olan Allah her şeyi bilir, se­ni görür ve seninle ilgili gizli-açık hiçbir şey O’nun ilminden kaçmaz. Sana gazab, nefret, buğz ve öfkeyle bakmasından sakın. O sana gazab ederse, sen ferahlık ve sevinç yüzü göremezsin.

Allah’ın emirlerine karşı gelmekten uzak dur, O’ndan kork, O’ndan haya et ve yüceliğini an. Seni gözetleyişini hafife alma, seni görmesini küçük görme. Senin üzerinde olan yüce makamını ve seni bilişini ta’zim et. Seni ansızın yakalamadan O’ndan kork ve çekin. Emirlerine muhalefet acısının izlerini görmeli ki, bu muhalefetten ne kadar pişman olduğunu bilsin. O’na karşı gelmekten dolayı üzüntün bü­yük olsun, gamın şiddetlensin ve bu isyanı­nın ne derece seni üzüntüye boğduğunu görsün. Bunu senden bilip gö­rürse, seni bağışlar ve günahlarından geçer. Aziz ve Celil olan Al­lah’a hedef olma! Çünkü, ne onun gazabına taka­tin, ne azabını kaldıracak gücün, ne ikabına katlanacak ve ne de yakınlığından yoksun kalma­ya dayanacak sabrın yok. Öyleyse ölümle ona kavuşmadan önce kendini hazırla. Ölümün an­sızın geldiğini kabul et ve sana yukarıdan beri anlattıklarımı düşün! Kaldı ki ben sana ölümle ilgili çok az şey söyledim. Bunları, kendi aley­hinde işlediğin suçları ve bu suçlarla haket­tiklerini kesin olarak bilip inanan sakin bir ka­fayla düşün! Dinin hakkında başına gelecek musibeti göz önüne getir! Aziz ve Celil olan Allah üzerinde musibet acısının izlerini gör­sün. Belki sana merhamet eder, bağışla­yıcılığı ve esirgeyiciliğiyle seni affeder.

SeVaLCaN
Uzman-Üye
Uzman-Üye

Anzahl der Beiträge : 433
Alter : 42
Anmeldedatum : 30.01.09

Nach oben Nach unten

Nach oben


 
Befugnisse in diesem Forum
Sie können in diesem Forum nicht antworten